Suyumuz Bitiyor!

  1. Ana Sayfa
  2. Doğa
  3. Suyumuz Bitiyor!

 

Misafiri olduğumuz bu gezegen, bilinen evrende şu ana kadar keşfedilmiş, hayatta kalabileceğimiz tek yer.

Çünkü gerek atmosferi, gerekse sahip olduğu 1,4 milyon kilometreküp su, bu dünyayı yaşanabilir kılıyor.

Peki, dünyamızda bu kadar bol su bulunmasına rağmen nasıl oluyor da 1,2 milyar insan susuzlukla mücadele ediyor?

Dünyamızda bulunan 1,4 milyon kilometreküp suyun, %97,5’ini okyanuslar ve denizlerdeki tuzlu sular oluşturuyor. Kalan %2,5’inde sadece yarısı kullanılabilir durumda. Tatlı suyun %90’dan fazlası kutuplarda ve yer altında bulunuyor. Yani hâlihazırda elimizde bulunan içilebilir su Dünya’daki tüm suyun binde yedisine denk geliyor. Ve bugün itibariyle yaklaşık 7 milyar kişi bu kıymetli kaynağı paylaşmak zorunda.

Geçtiğimiz yüz yıl içerisinde tatlı su kaynaklarından bazıları yüzde doksanlara varan oranlarda kayboldu. Asya’da bulunan Aral Gölü’nün yüzde doksanı son 500 yılda kuruyarak bizi terk etti. Dünyanın dört bir yanında birçok kaynağa tatlı su sağlayan dağların tepesindeki kar ve buzullar yüzde seksen beşe varan oranlarda eridi. Yer altı sularının aşırı tüketimi sonucunda, ülkemizin de içinde bulunduğu birçok bölgede çölleşme başladı. İşte bugün bu sebeplerden dolayı Dünya çapında yaklaşık 1,2 milyar insan suya ulaşmakta zorlanıyor.

Peki, biz böylesine az ve hayati bir kaynağı nasıl tüketiyoruz?

Örneğin gün içerisinde içtiğimiz büyük bir fincan kahvenin üretimi için, baştan sona toplam 140 litre su kullanılıyor. Veya fazladan alındığı için bayatlamış bir ekmeği çöpe atmak, yaklaşık 400 litre suyu da çöpe atmak anlamına geliyor. Çünkü 1 kilogram buğdayın yetiştirilmesi, hasadı, işlenmesi ve yaklaşık 300 gr.lık bir ekmeğe dönüşmesi için toplam 400 litre su kullanılması gerekiyor. Günlük direkt kullanımdan bahsetmiyoruz bile. Tüm dünyada, tüm toplumlar kaynakların bolluğuna göre suyu son sınırına kadar tüketiyoruz.

Tıpkı zamanı da plansız ve bol keseden harcadığımız gibi…

Her yıl yüz binlerce dakikamız plansız ve amaçsız yaşantımıza kurban gidiyor. Suyumuz gibi zamanımızın da bol olduğunu düşünüyoruz. 1 günde 24 saat var, ama her gün ortalama 7 saatimizin uykuya, yaklaşık 3 saatin de yemek ve diğer ihtiyaçlar için gittiğini hesaba katarsak, geriye kalan bir günün 14 saatten oluştuğunu söylememiz mümkün. Çoğumuzun hayatında olan televizyon, akıllı telefonlar, iş koşuşturmacası, trafik ve üşengeçlik krizleri gibi etkenleri de hesaba kattığımızda geriye iyi planlanmadığı takdirde boşa gitmesi muhtemel yalnızca birkaç saat kalacaktır.

Az ama değerli olan vakitlerimizin ne kadar verimli kullanılacağını kişisel misyonlarımız ve vizyonlarımız belirliyor. Amaçsız hayatlar, tek düze ve disiplinsiz devam ediyor. Ulaşacak bir ideal olmaması, daha baştan bir hayal etrafında kurulacak bir düzenin olmamasıyla sonuçlanıyor. Birçoğumuz geleceğe dair büyük çaplı hedeflere sahip olmadığımız gibi, günlük amaçlar ya da gayretler de taşımıyoruz.

Geleceğimizin belirsizliğini, gelecek adına bir amacımız olmayışını ve verimsiz geçen zamanı biliyor, görüyor, ama harekete geçemiyoruz.

Zamanımız da suyumuz gibi akıp giderken biz tasarruf ve verim adına çabalamıyoruz.

Dişimizi fırçalarken, tıraş olurken, duşta sabunlanırken suyu akıtmaya devam ediyoruz. Çamaşır veya bulaşık makinesi dolmadan, deterjanı atıp düğmeye basıyoruz. Yağmur suyunu depolama, ya da su tesisatlarımızdaki çatlakları gidererek kaçan suyu elde tutma adına fazla bir gayretimiz yok. En basit haliyle musluğu daha az açmamızın neler getireceğini gayet iyi biliyoruz.

Gerek gencimiz, gerekse yaşlımız zamanın verimli kullanılması adına her türlü teknik ve fikre kitaplardan ve internetten ulaşabileceğimizi gayet iyi biliyoruz. Suyun ve zamanın boşa harcanmaması gereken 2 büyük kaynak olduğunun ve ikisini de nasıl verimli kullanacağımızın bilincindeyiz. Zamanımız suyumuz gibi, suyumuz da zamanımız gibi boşa akıp gidiyor.

Hala neyi bekliyoruz?

03 Nisan 2021